“BU İŞTE ROLÜNÜN HAKKINI VERMEYEN TEK OYUNCU YOK”
Öncelikle ailemize hoş geldiniz Veda Hanım :) “Halef: Köklerin Çağrısı” dizimiz izleyici tarafından büyük beğeni gördü, her hafta izlenme oranları yükseliyor. Sizce izleyicinin bu dizide en çok sevdiği şey ne oldu?
İlk sebep elbette senaryo, hepimizi ilk cezbeden buydu zaten. Sonra çok iyi bir kast, rolünün hakkını vermeyen tek bir oyuncu bile yok. Yönetmenin kurduğu dünyanın şiirselliği, sanatsal ve teknik etmenlerin olağanüstü ahengi, ışığı, rengi... Her şeyi güzel yahu ve her güzel şey gibi çekiciliği...
Dizide Yelduranlar’ın hanımağası Sultan’a hayat veriyorsunuz. Geleneklerine bağlı, otoriter ve güçlü bir kadın… Bu karaktere alıştınız mı? Sultan’ı oynamak sizde nasıl duygular uyandırıyor?
Henüz 4. bölümü çekiyoruz. Ben alıştığımı, rolü bünyeme geçirip rahatladığımı söyleyemeyeceğim. Her bölüm biraz daha iyi olmak beni umutlandırıyor sadece. Bütün kodlarını doğru kurarsam, karakterimin geçmişine dair daha çok veri toplarsam, tahlillerimi de isabetli yaparsam o zaman kendimden memnun olacağım. Şimdilik sadece arıyorum karakteri.
“ANNEMİN HALASI HEM AĞA KIZI HEM AĞA KARISIYDI”
Bingöllü olmanız ve Diyarbakır’da yaşamış olmanız, Sultan’ı canlandırırken size avantaj sağladı mı?
Hem avantajı hem dezavantajı var. Avantajlıyım çünkü bir biçimde bu güçlü toprak kadınlarına alışkınım. Yadırgamadığım için de içselleştirmem zor olmayacak. Annemin halası mesela, hem ağa kızı hem ağa karısıydı. Oğlunu kaybettiğinde taziye bitene kadar hiç ağlamadı. Gelen misafirlerin karnının doyup doymadığı, oturduğu yerlerin rahat olup olmadığı daha önemli gibiydi. Onu şaşkınlıkla izliyordum. Nihayet el-ayak çekilince o heybetli bedeniyle ayağa kalkıp "şimdi sıra bende" dedi ve mezarlığın yolunu tuttu, sadece büyük kızını aldı yanına. Hiçbirimizi ağlamasına tanık etmedi. Güçlü olmak daha doğrusu güçlü olma zorunluluğu başka bir davranış biçimi geliştiriyor insanda. İkna oluyorum o yüzden Sultan'ın kararlı katılığına...
Dezavantajlıyım çünkü şiveler birbirine karışıyor. Elbette hakimiyetim birçok oyuncuya göre daha fazla, en azından 'kibar' kalmıyorum ama kardeşim Diyarbakır-Urfa birbirinden niye bu kadar farklı? Hepi topu 150 km var aralarında, ne olurdu biraz daha benzeyeydiler...
Son bölümlerde Sultan’ın, oğlu Akif yanı başındayken bile gözünü Serhat’tan ayırmadığını ve halef olarak onu görmek istediğini görüyoruz. Ancak içinde Serhat’a karşı bir kırgınlık da var ve bunu göstermemek için zaman zaman sertleşiyor. Siz Sultan’ı nasıl yorumluyorsunuz? Bu tavırlarını haklı buluyor musunuz?
Sultan'ı anlamak mümkün mü? Sultanlığının devamı incecik bir ipe bağlandı. Kocası Bekir Ağa öldükten sonra, hiç güvenmedikleri büyük oğulları yalan söyleyerek halefliğini ilan ediyordu. Üstelik büyük oğlunun daha ne kadar kötüleşebileceğini bilmiyordu.
Bu yörede kadın ne kadar güçlü olursa olsun sonuçta gene 'kadındır' ve o feodal yapı bir yere kadar gücünü, kudretini göstermesine müsaade eder. Bir erkeğin tebası olmayı zorunlu kılar böyle toplumsal yapılar. Bir feminist olarak bunu bilmek canımı yaksa da dizinin devamını isteyen bir oyuncu olarak da bu zaaftan faydalanıyorum.
Serhat ailenin aklı başında , ağabeyinden daha çok saygı gösterilen evladı. Seyirci de daha 2. bölümde Halef'i seçti zaten. Bu hem iç içe geçmiş hem de tezat iki kardeşi en ince ayrıntısına kadar oynayan iki aktörü de burdan tebrik ediyorum...
Sultan, henüz kundaktayken bir bebeği annesinden ayırdı. Bu çocuğun kim olduğu yakında açığa çıkacak gibi ve izleyiciler arasında tahminler çoğaldı :) Sizce Sultan bunu neden yaptı? Karakteriniz açısından bu davranışı nasıl temellendiriyorsunuz?
Bu sorunun 'bence' değil de 'senaristçe' bir cevabı vardır mutlaka, bunu zamanla hep beraber göreceğiz. Eminim Sultan'ın bunu yapmasının dayanakları mevcuttur. Ben ona torpil yapıp mutlaka anlamaya gayret edeceğim.
Bir röportajınızda “İyi bir oyuncu karakterini hem yazarından hem yönetmeninden daha iyi tanımlayıp oynayabilmeli” demiştiniz...
Kesinlikle öyle düşünüyorum. Yazar ve yönetmen, enerjilerini bütün rollere dağıtırlar oysa oyuncu en çok kendine yoğunlaşır, spot ışık tutar kendine, daha derinine iner karakterin, rolü katmanlaşır, seyri büyük keyif verir.
“BU MESLEK İÇİN ATTIĞIM HER ADIM BİR İSYANDI ASLINDA”
Röportajlarınızdan biliyoruz ki aileniz oyuncu olma isteğinizi başlangıçta desteklememiş ama siz yolunuzdan hiç vazgeçmemişsiniz. Bu süreçte nasıl zorluklarla mücadele ettiniz? Bugün geriye dönüp baktığınızda “Şunu farklı yapsaydım daha iyi olurdu” dediğiniz bir şey var mı?
Bizim zamanımızda (bunu diyecek kadar yaş aldığıma inanamıyorum :) ) oyunculuk çok kabul gören bir meslek değildi. Hele benim gibi bir Bingöllü için işler çok daha zordu. Kendi hayatımı bir gün sahneye taşıyacağımdan (umarım) kısa bir cümle kurayım; Bu meslek için attığım her adım aslında bir isyandı, hatta belki devrim ama şimdi geldiğim yer artık sûkûnet dolu...
Oyunculuk yolculuğunuzda en dikkat çeken detaylardan biri de aldığınız çeyrek milli piyango biletiyle çıkan ikramiye sayesinde Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nı kazanmanız. Sizce bugün geldiğiniz noktayı o bilete mi borçlusunuz, yoksa bunu şans-kısmet değil azimle mi açıklarsınız?
Ne güzel soru. Bunu yakın zamanda düşündüm ben de. O Milli Piyango biletini kazanmasaydım gene de sınava girmenin bir yolunu bulurdum ama o zorluklarda okuyabilme cesaretine sahip olur muydum? Cesaretim, kararlılığım, çalışma azmim olmasa bugüne gelir miydim? Bence gelmezdim. Elbette mucizevi bi şey olmuş o ikramiye çıkmıştı ama asıl mucize kendisine çizilen kadere başkaldıran o kızın içinden çıkardığı oyuncu kimliği galiba...
“OĞLUMU ÖZGÜR BIRAKINCA, BEN DE ÖZGÜRLEŞTİM”
22 yaşında bir oğlunuz var. O kendi hayallerinin peşinden gitmek istediğinde siz onu destekliyor musunuz? Geçmişe baktığınızda, ailenizin zamanındaki endişelerini bugün daha farklı değerlendiriyor musunuz?
Oğlum 9 yaşından beri yönetmen olmak istedi, hiçbir müdehalemiz olmadı. Sadece bol bol film izledik beraber, şimdi de sinema-televizyon okuyor. Okulu kazandığı gün sırtımdan bir yükün kalktığını itiraf etmeliyim. O zamana kadar eğitim hayatını çok verimli geçirmesi için ona bütün olanakları sunmakla mükelleftik. O gün artık bizim sorumluluğumuz bitmişti. Bundan sonra kararları artık sadece kendisi verecekti. Başka okula geçmek, başka bir iş seçimi, hatta başka bir ülke tercihi bile artık sadece onun sorumluluğundaydı. Hala da öyle düşünüyorum, oğlumu özgür bırakınca ben de özgürleştim...
Set ortamınız nasıl? Sultan karakteriyle en çok kimle sahne paylaşmak sizi besliyor? Kamera arkasında nasıl bir enerji var?
Ya bir kere sete gideceğim her sabah yataktan cıvıldayarak çıkıyorum. Bir neşe bir neşe. Bilen bilir yüksek enerjili bir oyuncuyumdur, herkes de buna alıştı ve eşlik edenim çok oluyor. Yönetmenimizin "Allahım bütün delileri topladım, ne güzel" demesine sebep oluyoruz. Birlikte olmaktan son derece keyif alan bir ekibiz :)
Sahne çekerken kiminle daha huzurluyum desem diğer herkese haksızlık etmiş olurum. Bazen küçücük bir sahne ya da bakış, bazan upuzun ve çetrefilli bir sahne karşındaki oyuncuyu gözünde devleştiriyor. Hepsiyle çalışmak büyük lüks, çok yetenekliler...