“MERYEM KARAKTERİ HAYATI DAHA ÇOK SEVMEMİ SAĞLIYOR”

Öncelikle NOW ailesine hoş geldiniz Şebnem Hanım. “Ben Leman” dizisinde Meryem karakterini canlandırıyorsunuz. Karakteriniz hakkında neler söylemek istersiniz?

NOW kanalına teşekkür ederek başlamak isterim. Ben Leman’ın senaryosunu okuduğumda NOW’da yayınlanacağını duymak beni sevindirmişti. Güzel konukseverliğiniz bizi mutlu ediyor. Meryem hakkında sorduğunuz soruya gelince önce gülümsüyorum, sonra gülümseyişim derinleşiyor biraz; hüzün duyuyorum. Ardından yüreklere sığmaz bir ısı yükseliyor ve yine gülümsüyorum. Bu karakter hayatı daha çok sevmemi sağlıyor...

“HİÇBİR KARAKTER KOLAY DEĞİLDİR, KOLAYSA KARAKTER DEĞİLDİR”

Meryem’in hayatı, yaşadığı bir olay sonrası tamamen değişiyor. Leman ile aralarındaki anne-kız rolleri tersine dönüyor. Bu karakteri canlandırmak eminiz kolay değildir. Sizi en çok zorlayan ne oldu, olmaya devam ediyor? Bu sahnelerde doğaçlamaya yer bırakabiliyor musunuz?

Hiçbir karakter kolay değildir, kolaysa karakter değildir. Meryem’in geçmişte yaşadığı durum şimdi Leman’da taşınıyor, Meryem bundan habersiz. Anne ile kızı arasındaki koşulsuz sevgiye hepimiz açız. İzleyiciyi olduğu gibi beni de bu ilişkiye çeken sevginin koşulsuzluğu, derinliği, içten oluşu ve tereddütsüz güven hissi. Rollerin değişmesi de hayatın içinde çoğumuzun yaşadığı, aşina olduğumuz bir hal. İnsani açıdan zorlayan durum genellikle koruma, kollama, bakım verme durumunun hayat içinde genellikle bana düşmesi ama burada bakım alan kişi oluşum. Oyunculuk açısından ise yoğunlukla sezgilerin rehberliğinde olmak, her an taptaze bir ruh halini taşımak, çocuksuluğun ölçeğini her saniyede tartarak oynamak. Aksi takdirde ortaya karikatürize bir karakter çıkabilir. İnandırıcılığı, gerçekliği, yaşayan biri oluşu elimizden kayar gider. Burçin’le her sahnemizde Meryem’in değişken ruh halleri nedeniyle spontane anlar, durumlar yaratıyoruz. Bu çok hoşumuza gidiyor. Özgür’le de aynı biçimde hem eski dostlar olarak hem de iki oyuncu olarak çokça yeni anlar yaratabiliyoruz. Sanırım gittikçe daha çok karakterle de benzer doğaçlamalar yaratabileceğiz. Tıpkı Kaan’la olduğu gibi.

Başka bir röportajınızda “Oyuncu rolüyle flört edebilmeli.” demiştiniz. Peki siz Meryem’le flört edebiliyor musunuz?

Bu cümlemi nereden buldunuz? Çok hoşuma gitti. Evet, Meryem’le flörtüm senaryoyu ilk okuduğum anda başladı, göz kırpışlarımız hâlâ devam ediyor ve edecek de :)

“BÜTÜN SENARYODA TEK OYNAMAK İSTEDİĞİM ROL MERYEM’Dİ”

Senaryoyu ilk okuduğunuzda Meryem’i gözünüzde canlandırabildiniz mi? Onu oynamak sizde nasıl bir heyecan uyandırdı?

Büyük konuşmak istemem ama bütün senaryoda tek oynamak istediğim rol Meryem’di. Diğer bütün rollerin bir mantığı, unutmadıkları bir geçmişi, belirgin karakter yapıları, geliştirdikleri ve içinde neredeyse tutsak oldukları ilişkileri var. Meryem ise benim için müthiş özgür bir alan, bembeyaz bir sayfa, göz alabildiğine uzanan yemyeşil bir doğa parçası gibiydi. Keşfedilecek ne çok şey olduğunu gördüm her adımında. Senaristlerimizin özenerek yazdığı karakter tahlillerini dikkatle okudum. Meryem’i özgür kılmam gerekiyordu. Hatırlamadığı bir geçmiş kadar insanı özgür kılan ne olabilir ki? Belki de rol için en çok heyecan duyduğum yer burasıdır. Senaryodan, hikâyeden bağımsız değil ama oyuncunun yetenek, deneyim, hayal gücü; aynı zamanda sorumluluğuna da güvenmek… Müthiş bir şey bu! Her zaman elinize geçebilecek bir cevher değil...

İlk bölümde Leman ile duş sahnesi vardı. İzleyiciler, sahnede çalan “Annem” şarkısıyla birlikte oldukça duygulandı. Bu sahne çok konuşuldu. Sizin karakterinizle ilgili şimdiye kadar aldığınız en farklı ya da en unutulmaz geri dönüş ne oldu?

Candan Erçetin’in sesi, o şarkının olanca güzelliği Leman’ın bütün duygularına varlığınca eşlik etti o sahnede. İzleyicinin çok sevmesine şaşırmadım. Umarım bu cümlemi kibirli bir tonda duymazsınız. Herkes ama herkes annesine böyle sarılmak ister. Annesi yanında olsun ya da olmasın. Sevsin ya da sevmesin. Hayatta ya da değil, hiç fark etmez. Hepimiz şefkatli kucaklar arayan çocuklarız bu hayatta, annelerimiz de öyle. Sahnenin bütün izleyicilerimizi sarıp sarmalaması bu yüzden sanırım. Geri dönüşlerin toplamı bu bence. Özel mesajlar bana kalsın mı? ???? En etkileyenlerden birini paylaşmak isterim: “Hepimizi umursayan diziniz için çok teşekkür ederiz.” - Bu mesaj hem hepimize hem de tüm sektöre bir mektuptur, unutmayacağım.

Meryem’in zambaklara karşı özel bir ilgisi var. Bu zambak meselesi nedir? Bir de sizden dinleyebilir miyiz?

İzninizle ve anlayışınıza sığınarak Meryem’in zambaklara özel sevgisinin şimdilik Meryem’e özel kalmasını isterim.

Meryem’in sezgilerinin çok güçlü olduğunu görüyoruz. Leman’ın yakınlaştığı kadınlardan hoşlanmıyor ama doktor karakterine daha yakın hissediyor. Bu özellikleri siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Meryem’i belirli bir yaş aralığına, ruh haline veya kurala indirgeyerek düşünmüyorum. Nasıl düşünüp tasarladığımı da bu kadar kesin hatlarla açıklamak istemem. Oynadığım, içinden geçmeye gayret ettiğim karakterleri açıklamayı sevmem ben. Birini sevdiğimizde neden sevdiğimizi bazen bilir, bazen bilmeyiz. Tersi de geçerlidir. Neden sevmediğimizi de bilebilir ya da bilmeyebiliriz. Birini çok seviyorken başka birinin onu sevemediğine de tanık olabiliriz. Meryem’cesini izleyicilerimiz seziyorlar. Ben o sezgiye güveniyorum. Her sezgi de yüzde yüz doğru değildir ama değil mi? ????

 “Yaşadığı olay” diyoruz ama izleyici, flashback sahnesinde Leman’ın çocukken de annesine bakmak zorunda kaldığını gördü. Bu olay ne zamana dayanıyor? Meryem’in geçmişinde neler yaşadığını izleyici yakın zamanda öğrenebilecek mi?

Sorularınız gittikçe tüm hikâyeyi açıklamaya zorluyor ama hiç kusura bakmayın, bazı noktalar bizler tarafından sır gibi tutulacak:) Merak edilen her nokta, her durum, bütün karakterlerimiz için seyircilerimizle kurduğumuz güçlü bir bağ oluşturuyor. Merak yoksa ilgi oluşmaz. İlgiyi diri tutmak için senaristlerimiz de bize her doneyi teslim etmiyorlar. Buna bayılıyorum. Bir bölüm çekimini bitirip diğerine başladığımızda biz de iştahla okuyoruz ve heyecanla hazırlanıyoruz. Bakalım bu sorunuzun cevabını ne zaman öğrenecek ve sizlere sunabileceğiz?

 “Ben Leman”, aslında çok güçlü bir kadının da hikayesi. Sizce televizyonlarda güçlü kadın hikayeleri yeterince yer bulabiliyor mu? Siz ekranda nasıl kadın karakterler görmek istersiniz?

Hayatta görmek istediğim kadınları görmek isterim. Yani her kadını. Güçlü, güçsüz, yaralı, suçlu, anne, bekar, evli, çalışan, işsiz, umutlu, umutsuz, queer, değil, hepsini. Yeter ki gerçek olsun. Olmasını istediğimiz, bizim de kategorileştireceğimiz kadınları değil. Kadınların gücü kendini tanımalarından gelir. Her insanın gücü kendini tanımaktan gelir. Kendini ortaya koyabilenleri güçlü diye onaylamak, kendini ifade edemeyen kadınları, insanları ötelemek değil mi? Kararlı ya da kararsız da olsa içtenlikle kendinde olanı bilen, bunu sezen, yaşadıklarıyla yeni kendini keşfeden her insanı bütün sahiciliğiyle görmek isterim. Hatalarını görerek, kabul ederek değişebilmeye niyet edenleri de, güzelliklerini, değerlerini bilenleri de. Leman elbette çok güçlü bir kadın. Az önce saydığım her şeyi taşıdığı için. Onu intikam peşinde ama annesinin yükünü taşırken yorulan, aynı zamanda da bir aşkla karşılaşmak üzere bir paranteze sığdıramayız. Leman’ı çok sevmemin sebebi insan olması.

Diğer kadınlarımızı ve erkeklerimizi de...

En son “Bulaşıkçılar” oyununu sahneye taşıdınız. Özge Özpirinçci, Ahsen Eroğlu ve Ekin Eryılmaz ile aynı sahneyi paylaşıyorsunuz bu oyunda. İzleyicilerimize oyunun konusundan kısaca bahseder misiniz? Oyunu nerede, ne zaman izleyebilirler?

Oyunumuz çok ama çok güzel. Kanadalı oyun yazarı Morris Panych imzalı, Işıl Kasapoğlu yönetmenliğinde. Sınıfsal farklılıkların, gelecek hayallerinin, hayat kabulleri ve retlerinin, bir arada yaşayabilme koşul ve zorluklarının, jenerasyon farklılıklarının ve daha bir sürü anlamın bir restoranın bulaşıkhanesindeki kadınlar tarafından trajikomik ele alınışı. Oyunumuz bütün oyunlar gibi göçebe. İstanbul’da da göçebeyiz, turneler zaten öyle. 21 ve 24 Ekim’de Bostancı Gösteri Merkezi ve Lütfi Kırdar’da, 7 Kasım’da Konya’dayız. Sonra yine İstanbul’da Zorlu PSM’de 19 Aralık’ta oynayacağız. Artık seyircinin ilgi ve takibine göre buluşabiliyoruz.

“ZOR BİR KARAKTERİN KOKUSUNU ALINCA İŞTAHLANIYORUM”

Bugüne kadar birçok farklı projede yer aldınız. Şebnem Sönmez olarak sizi en çok besleyen, en unutamadığınız rolünüz hangisiydi? Bu tür rolleri nasıl seçiyorsunuz?

Oynamayı sevmediğim bir rolüm de olmadı, birini diğerinden fazla ya da az sevmiş de değilim. Cevabımı politik nezaket olarak düşünmenizi hiç istemem. Sevmekle ilgili pek bir problemim de yoktur. Beni besleyen rolü, rolleri sormanıza sevindim çünkü onlar en zor oluşturduğum karakterler. Mesela Fatma (Elveda Rumeli) beni gerçekten beslemiş bir karakter. Çok zordu Fatma. Keskin köşeleri, inançları vardı. Zuhal filmindeki Emel de zordu. Kimseye aldırış etmeden, kendi doğrularıyla neredeyse delilik sınırında bir karakterdi Emel. Cenazemize Hoşgeldiniz filmindeki Gülşen bipolardı. Hiçbirinde kendi karakterimde olmayan özel durumlarla karşılaştım ve çok zorlandım. Hepsinde de insana ve kendime dair öğrendiklerimle birlikte olgunlaşmış olabilirim. Bir oyuncunun karnını kaşıyan da böyle zorluklar. Zor bir karakterin kokusunu alınca iştahlanıyorum.

Bir oyuncu olarak artık sizi ne heyecanlandırıyor? Ya da bir rolü kabul etmenizde “artık olmazsa olmaz” dediğiniz şeyler neler?

Sanırım bunun bir kısmını önceki sorunuzda cevapladım. Şimdiki halimde deneyimim bana şunu fısıldıyor: Olmazsa olmaz olan tek şey, gerçek ya da hakikatli bir hayal. O kadar.

Son olarak, boş bir gününüzü nasıl geçirirsiniz diye sormak isteriz…

Boş gün nedir, pek bilmiyorum ben. Boş gün nasıl bir gündür? Örneğin hiç işimin olmadığı bir günse bu mümkün değil. İnsanın hiç işinin olmadığı bir gün nasıl olabilir? İş nedir? Bir sette, bir provada ya da oyunda ya da eğitimde değilsem dinleniyorum. Neyle dinleniyorum ben? Köpeğim Şiva, kedim TenTen Bey, kitaplarım, arkadaşlarım, izlediğim filmler, oyunlarla doludur hayatım. Keşke biri bana şöyle dese ve yapsa: “Şebnem, bugün boş günün ve seni alıp şunu şunu yapacağız.” Ben de “Tamam.” deyip memnuniyetle katılsam :)