Öncelikle NOW ailesine hoş geldiniz Onur Bey :) “Halef: Köklerin Çağrısı” dizisinde, Yelduran ailesinin hırslı üyesi Akif’i canlandırıyorsunuz. Aldığınız geri dönüşler nasıl? İzleyici her ne kadar Akif’e kızsa da onu anlamaya çalışanlar da var mı sizce?
NOW ailesine davet edildim, çok teşekkür ederim. Benim için de çok heyecan verici bir süreç. İzleyiciden güçlü tepkiler geliyor. Akif öyle bir karakter ki, bir yandan sinirlendiriyor ama diğer yandan da herkesin içine bir yerinden dokunuyor. Onu anlamaya çalışan çok fazla insan olmasa da bir yerden yankılanıyor içlerinde; çünkü Akif’in öfkesinin arkasında çok derin bir sevgi açlığı yatıyor. Benim için değerli olan da bu: Bir karakter sadece sevilmiyor ya da kendisinden nefret edilmiyor, aynı anda iki duyguyu da uyandırıyor. O zaman o karakter yaşamaya başlıyor.
“AKİF, SEVİLMEMEYİ KALDIRAMAMIŞ BİRİ”
Akif; ağa olma hırsıyla yanıp tutuşan biri. Babasını bile gözünü kırpmadan öldürebilecek kapasitede ama bir yandan baba sevgisinden mahrum bırakılmış, içinde bastırdığı pek çok duygusu var. Siz Akif’in ruh halini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Akif’in ruh haline baktığımda, onu sadece hırslı bir adam olarak değil, çocukken sevilmemiş bir kalp olarak görüyorum. Babasının sevgisini kazanamamış biri, o boşluğu hırsla dolduruyor. Ama o hırs, aslında sevgiyi hak ettiğini kanıtlama çabası. Ben Akif’i çalışırken hep “öfkesinin arkasındaki sessizlik” üzerinden okudum. O sessizlikte bastırılmış bir çocuk var. O çocuğun sesi duyulmadıkça Akif’in içindeki şiddet de büyüyor. Bu karakterin bana en dokunan tarafı şu: İnsanın kötülüğü bile bazen sevgisizliğin yankısı olabiliyor. Akif’i anlamaya çalıştıkça onun karanlığında bir çocuk masumiyeti buluyorsunuz. O yüzden ben Akif’e asla tamamen kötü diyemiyorum. Sadece, sevilmemeyi kaldıramamış biri o.
Senaryo ilk geldiğinde tehlikeli bir karakteri canlandıracağınızı anlamışsınızdır. Size “Ben bu karakteri iyi oynarım” dedirten şey ne oldu?
Ben bu karakteri “iyi oynarım” diye yola çıkmadım. Ama ‘Ben bu karakteri oynamayı çok istiyorum’ dedim içimden. Çünkü Akif’in içinde öyle katmanlar var ki... Onu çözmek, onunla yaşamak, onunla sınanmak istedim. Akif o kadar derinlikli yazılmış bir karakter ki, insan ‘iyi oynamak’ değil, bu oyunculuk serüvenini yaşamak istiyor.
Akif’in kardeşine karşı da büyük bir kıskançlığı var. Serhat’ın halefliği kabul edeceğini beklemiyordu ve şimdi hem sevdiği kardeşini kaybetti, hem de yeni ağasıyla yüzleşmek zorunda. Sizce Akif bu duygusal çatışmayı nasıl yönetecek?
Bunu ancak izleyip görebiliriz :) Akif duygularını yönetebilen biri değil; duygularının altında ezilen biri. Bir yanıyla kardeşini kaybetmenin yasını tutarken, diğer yanıyla da ondan geriye kalan her şeye öfke duyuyor. Akif’in bu duygularını yönetemediği yerdeki belirsizliği her zaman bir tehlike bence. Bilinemezliğin tehlikesi...
Dizide bol aksiyonlu sahneler izliyoruz ama kamera arkasında neler yaşanıyor? Çekimler sırasında kendinizi tutamayıp güldüğünüz anlar oluyor mu? :)
Biz gerçekten çok iyi anlaşan bir ekibiz. Birbirimizi çok seviyoruz. O yüzden çekimler sırasında kendimizi tutamayıp güldüğümüz anlar çok oluyor. Yayınlanan kamera arkası görüntülerde de görünüyor bu durum. Onu izleyince ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksınız...
Akif karşınıza geçse ona ne söylemek isterdiniz? Bir nasihatınız olur muydu?
Akif’in beni dinleyeceğini sanmıyorum. :)
“BİR YIL AKİF’LE YATIP ARİF’LE KALKTIM”
Diziyle ilgili bir sosyal medya paylaşımınızda “Bu süreçte şunu öğrendim… Sabrın meyvesi neçe lezzetliymiş…” demişsiniz. Bu sözle ne anlatmak istediniz?
İlk defa bir role bu kadar uzun bir süre çalışma fırsatı buldum. Neredeyse bir yıl Akif’le yatıp Akif’le kalktım. Sonucun ne olacağını bilmediğiniz, kestiremediğiniz bir yerde çalışmaya ısrarla devam etmek durumundasınız. Bu da gerçekten sabırlı bir çalışma sürecinden geçmenizi gerektiriyor. Ve o süreçte aslında en çok kendinizi tanıyorsunuz. Ne kadar dayanabiliyorsunuz, nerede tökezliyorsunuz, neye tutunuyorsunuz... Bütün bunlar bir rolün ötesinde, insan olarak sizi büyüten şeyler. Mevlânâ’nın dediği gibi: “Sabır, acıyı bal eylemektir.”
“TAMAMEN URFA’YA YERLEŞTİM”
Urfa’daki yaşam nasıl gidiyor? İstanbul - Urfa arasında mekik dokuyor musunuz yoksa tamamen Urfa’ya mı yerleştiniz? Orada en çok ne hoşunuza gidiyor?
Urfa’da yaşam bambaşka bir ritimde akıyor. İstanbul–Urfa arasında mekik dokumuyorum artık; tamamen Urfa’ya yerleştim. Burada bir yaşama alışmaya başladım — ya da belki hâlâ alışmaya çalışıyorum diyebilirim. Daha çok kendi hayatımdan zevk alabileceğim şeylere yöneliyorum. Kanoya başladım, ney çalmayı öğrenmeye çalışıyorum. Kitaplar, filmler, arkadaşlarla uzun sohbetler... Yani hayatı biraz daha yavaş, biraz daha kendimle temas hâlinde yaşamayı deniyorum.
Yaş gününüz yaklaşıyor :) Yeni yaşınız için en büyük dileğinizi bizimle paylaşır mısınız?
Daha çok kendime dönmek...
Dokuz Eylül Üniversitesi’nde önce Mühendislik okumuş ama sonra bırakıp aynı üniversitenin Güzel Sanatlar Fakültesi Oyunculuk Bölümü’ne geçmişsiniz. Bu değişikliği yapmanıza ne sebep oldu? Oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz?
Uzun bir cevabı var ama ben tek bir cümleyle açıklamak istiyorum: Aşık oldum oyunculuğa...
Onur Bilge’yi daha yakından tanımak istesek… Neler yapmaktan hoşlanırsınız? Boş zamanlarınızı nasıl geçirirsiniz?
Yeni yerler keşfetmeyi çok seviyorum. İlk defa gittiğim bir ülkenin ya da şehrin sokaklarında kaybolmak, tesadüfen çok güzel bir kafe bulmak ve orada yerel bir lezzeti kahve eşliğinde tatmak... Flamenko öğrenmek, farklı müzik aletlerini çalmaya çalışmak, yeni diller öğrenmeye çalışmak da aynı şekilde bana çok keyif veriyor...
Son olarak, bir sonraki “Halef: Köklerin Çağrısı” röportajını kiminle yapalım? :)
Aşır karakterini başarıyla canlandıran Mert Doğan kardeşimle yapın lütfen...